Mobese Yok Geçebiliriz !

Geçen gün şehir içinde arabayla bir yere gidiyorum. Bir kavşağa yaklaşınca bana kırmızı yandığını gördüm. Gece geç saatler olduğu için trafikte araba çok nadir. İçimden ilk şu geçti. Acaba dedim, mobese var mıdır burda ? Yoksa eğer geçip gideceğim, nasıl olsa ceza yazamazlar!

Bu düşünce aklımdan geçer geçmez kendimi suçlu hissettim. Ne yani dedim, mobese yok diye, bir kuralı öylece çiğneyecek misin? Tamam inin cinin top oynadığı bir vakit ama kural yine kural.

Aynı saatte başka biri de aynı düşünceyle ‘nasıl olsa kimse yok, mobese de yok’
diyerek basıp geçse onu makul görebilir misin ? Niye görmeyesin değil mi, geçip
gidebilir sonuçta!

Şu ihtimali düşün. Mobese yok diye geçip giden biri aynı zamanda sana çarpsa kırmızı ışıkta geçtiğinde. Ya o zaman ne yaparsın. Ben söyleyeyim, makul görmezsin. Hatta en iyi avukatları tutup, kırmızı ışığı nasıl da zalimce ihlal ettiğini belgelerinle önce polise,
sonra mahkemeye sonra cümle aleme anlatırsın. Yetmez, her tarafın böyle ‘kasap’
larla dolu olduğunu, bunların nasıl olup da trafiğe çıkmasına izin verildiğine
yakınır, yetkililere veryansın edersin. Hakim ispat isteyince bir de orada
mobese yoksa neler söylersin bir düşün. Bu olayı kanıtlayamadığına mı yanarsın,
hasar gören arabana mı yanarsın, yaralanan yakınlarına mı yanarsın! Bir de şu
var ki birşeylere yanabiliyorsan yine hayattasın demektir, yani demem o ki işin
kötüsü bunlar yanmaya fırsatın bile olmayabilir…

Bu düşüncelerle boğuşurken şu ilginç ayrıntı geldi aklıma. Bu teknolojiyi üreten biziz, sonra ondan kaçış yolları arayan da biziz. Bilim kurgu türündeki filmlerde insanların kendi
ürettikleri robotlardan kaçmasına benzettim bu durumu. O teknolojiyi geliştirip
oraya koyuyoruz, sonra da onlardan kaçmaya çalışıyoruz.

Mobeselerin aslında bizim yararımız için oraya konulduğuna şüphe yok. Daha önceki bir buluş olan trafik işaretleri de aynı sebeple oradalar aslında. Bir düzeni sağlamak için varlar. Kırmızı ışık tamam seni 60 saniye bekletiyor ama boşuna değil. O ana beklemek değil de, başkalarının hakkına saygı göstermek olarak adlandırmak yanlış olmaz.

Şu meşhur sözü akla getiriyor bu düşünceler: “Senin özgürlüğün başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde biter.”

Peki ‘bu sınırları kim belirler’ sorusunu sormak kaçınılmaz oldu artık. Şöyle bir geçmişe bakınca anlaşılıyor ki güç kimdeyse o belirlemiş sınırları. Tabi bunu doğal sonucu olarak genelde belirleyenin özgürlüğü daha bir geniş olmuş. Sözü geçen kendi faydasına
genişletmiş bu sınırları. Biraz önce verdiğimiz örnekteki başkaları kırmızı
ışıkta geçince feryadı koparan kişi gibi. Halbuki kendi geçiverseydi birşey
yoktu, nasıl olsa mobese de yoktu, kimse nerden bilecekti ki!

Sonra düşündüm ki bu sorunun çözümü bir o kadar kolay ve zahmetsiz. Bu çözüm öyle birşey ki mobeseye bile gerek yok. Biraz geliştirirsek trafik ışıkları bile gereksiz hale gelebilir hatta. Şöyle ki, kişi o ışığa yaklaşırken mobese görür düşüncesinin binde birinde Allah görür diye düşünse, eğer kırmızı ışıkta geçince diğer şeritten geçenlerin hakkını çiğnediği aklına gelse ve bunun bir gün ondan hesabının sorulacağını düşünse, acaba bu yaramazlığı yapabilir mi ? Aynı şeyi hız sınırları için düşünün. Bu sınırlara uymadığında kendi hayatını, ailesinin hayatını ve yolda giden diğerlerinin hayatını tehlikeye attığını, hatta herhangi biz kaza halinde bu saydığımız kişilerin hepsinin hakkına gireceğini hesaba katsa, bu hakkı o büyük mahkemede nasıl ödeyeceğini düşünse böyle davranabilir mi insan ? Öldü varsayalım. İntihar etmekle suçlanırsa buna itiraz edebilecek mi o mahkeme-i kübrada. Diyelim ki kendi kurtuldu, ya başkaları öldüyse. Onu katillikle suçlayarak yakasına yapışırlarsa ne diyecek, nasıl temize çıkaracak kendini ? Radar yoktu mu diyecek…

Şöyle bir sonuca doğru ilerliyorum: Eğer toplumsal meselelere ‘kul hakkı’ yönüyle bakmıyorsanız her türlü şeyi kendinize meşru görebiliyorsunuz. Bir kırmızı ışıkta geçme olayından tutun, bir ‘tanıdık’ bulup o konumu hak etmediğiniz halde torpille oraya
yerleşme meselesine kadar.

İnanarak ‘Allah görüyor’ diyebildiğimizde, gün gelecek bir yargılama olacak, herkes hakkını diğerinden alacak diyebildiğimizde, diğerlerinin hakkına saygı göstermenin onu Yaratan’a saygı göstermek olduğuna samimiyetle inanabildiğimizda sanki herşey daha güzel olacak. Tıpkı hayatta kendi koyduğumuz sınırlar gibi, Yaratıcı’nın koyduğu
sınırların da bir cebriye değil de, bizim yararımız için olduğuna yürekten
inandığımızda birşeyler düzelecek sanki. Sonra inanın ne mobeseye gerek
kalacak, ne ışıklara ne de hız sınırına. Samimiyetle mahkeme-i kübra’yı düşünen
bir insan nasıl başkalarına zarar verebilir ki…

Ali Burak Cesur

 

4 YORUMLAR

  1. Okuduğum da aklımda hemen şu düşünce oluştu: Kul hakkı'nın önemi bu kadar güzel anlatılabilirdi bu kadar güncel olaylarla kaleme alınabilirdi sizi tebrik ederim. Emeğinize elinize yüreğinize sağlık 🙂

  2. Kul hakkı meselesini güncel bir konuyla farklı bir üslupla işliyor olman yazıyı etkili kılmış bence. Eline sağlık.

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın!
Buraya lütfen isminizi girin.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.